4/13/2008

KÜRT MEDRESELERİ VE NORŞİN


KÜRT MEDRESELERİ VE NORŞİN

Kürt kimliğinde medreselerin durumu hep dikkate alındı. 1. Dünya Savaşı öncesine kadar pek çok Kürt medresesi vardı. Medrese, ders verilen yer, dershane anlamına gelir. Cizre'de, Botan beylerinin medresesi (Medresa Sor), Müks'teki Hesenê Weli Bey'in medresesi, Van'daki Şikal, Bitlis Hizan'daki Xeyda Medresesi, Beyazıt, Çolemerik, yine Van'daki Bediüzzaman Said Nursi, Bitlis, Norşin, Muş, Oxin, Silvan, Diyarbekir, Tillo, Musul ve Zaho medreseleri ünlüydü. Siirt'te Mela Xelilê Serti'nin medresesi de bu medreselerden aşağı değildi. Hizan'ın Xeyda köyünde Seyit Ali önderliğindeki medresenin hocası Solhanlı Mela Selim 1913–1914 yıllarında ittihatçı hükümete başkaldırdı. Şeyh Şehabettin, kardeşi Seyit Ali (Kamuran İnan'ın dedeleri) ve Mela Selim Bitlis'te idam edildiler. Medreselerde Arapça, Farsça kitaplar ve Kuran-ı Kerim Kürtçe yorumlanıyordu. Kürtçe şiir ve divan yazan hocalar kısa zamanda ünlendiler. Kürt beylerinin birer medresesi vardı ve bu medreselerin geçimlerini bey ve yandaşları karşılıyordu.


Bu medreselerde Melayê Batê'nin yazdığı Kürtçe Mevlüt, Ahmedê Xanê'nin yazdığı Nûbıhar, "Arapça-Kürtçe Sözlük" ve ayrıca çok sayıda Arapça bazı Kürtçe dini kitaplar okutuluyordu. Kürtçe olan Siirtli Mela Xelil'in yazdığı "Mehcül Enam" ve Ahmedê Xanê'nin "Eqida İmanê" kitapları bunlardandı. Bu medreselerden yetişen birçok ünlü Kürt şairi vardı ve bunlar Kürt edebiyatında önemli bir yere sahiptiler. Öyle ki, son modernite öncesi şairlerin hemen hemen tümü medrese kökenlidir. Öyle ki bu medreseler Kürt toplumunun sosyal yapısını da etkilediler. Kürt edebiyatında ve düşünce tarzında tasavvufi öz öne çıkarıldı. Dinsel biçimde de olsa, müzik toplumda başvurulan bir yaşam biçimi oldu ve yüce bir yer aldı. Musiki ile Allah'a yakarış, ulaşma ve yakınlaşma, Kürt toplumunun diğer yaşam alanlarında musikiyi önemli kıldı. Düğünlerde, efsane ve tarihi olayların anlatımında musiki kullanıldı.


Kürt ulusal hareketi medreselerde başladı
Ahmedê Xanê, Melayê Cizirê, Feqiyê Teyran, Eli Heriri, Bediuzzaman Said Kurdi (Nursi), Siirtli Mela Xelil, İsmailê Beyazıdi, Mahmudê Beyazıdi, Zazaca Mevlüt'ün yazarı Liceli Ehmedê Xasê ve Cigerxwin, bunlardan ancak birkaçıdır. Fatih Sultan Mehmet'in Hocası Molla Gorani, Kanuni'nin hocası Şehrezorlu Ebû Suûd Efendi ve Yavuz Selim'in hocası İbnül Kemal da İran Kürtlerindendi ve medrese kökenliydi.


Medreseler değişik insanların toplandıkları ve tartıştıkları bir yerdir tıpkı İran'da Humeyni taraftarlarının camilerde toplanan halkı uyandırmaları gibi. Kürt dilinin gelişmesinde ve kültürünün zenginlik kazanmasında medreseler önemli rol oynadılar. Hepsinin fikir yapısında, İslam ve yanında da Kürt kimliklerinin bir tür sentezi yer aldı, Ortadoğu'daki birçok büyük kentin müftüleri de bu Kürt medreselerinde yetiştirildiler. 19. yüzyılın başlarında etkinliği artan Nakşibendî Halidiye Kolu önderi Mevlana Halit'in Kürt olması, 60'ı aşkın halifesinin 30'dan fazlasının Kürtlerden seçilmesi önemli bir olaydı. Kürt başkaldırı önderlerinin Nehri'li Şeyh Ubeydullah, Şeyh Sait, Hizan'daki Mella Selim ve Molla Mustafa Barzani'nin ve yine medrese kökenli Kadı Muhammed'in Nakşibendî olmaları medresenin Kürt aydınları üzerindeki yansımasına da bir işaretti. Özellikle Şafii Kürtlerinde medreseler yıllardır yok edilememiş bir gelenek halini almıştır, hala mezhebi hukukların buralarda görmek mümkün bu nedenledir ki resmi kurum ve mahkemelere oldukça az başvuru yapılıyor. Şafii'ler 40 kişiden az olan Cuma namazlarını kılmazlar, hutbelerini Şafi geleneğine göre hala Arapça okurlar. Medreselerde tartışmalar Kürtçe yapılır ve hemen hemen bütün konular tartışılır. O tarihlerde Kürt aydını demek Kürt mollası veya şeyhi demekti. Kürt ulusalcı hareket, aslında ilk önce ilginç bir biçimde medreselerde başladı. Mustafa Barzani kendiside medrese tahsili görmüş bir mollaydı. Aynı zamanda Nakşibendî Şeyh ailesindendi. Medreselerde o dönemde Molla Şeyhmus gibi birçok molla Marksizm’in ateşli savunucularından olmuşlar fakat ateistleşmeden, dini inancını Barzani gibi koruyanlarda olmuştur.


Medreselerin kısa tarihi
Medresenin kısa tarihine baktığımızda şunu görüyoruz: 17–18 yüzyılda Osmanlı devleti Kürt Beyliklerini kaldırmak istedi, kaldırdı da, sonra ağalık sistemini kurdu yerine. Sonra ağalığı da kaldırdı, şeyhliği devreye koydu ve memleket idare edildi. Şeyhlik de Nakşibendî Tarikatıydı. Şimdiki mahkemeler nasıl ki şehirlerde var, o dönemde Kürdistan’da şeyh ve imamları mahkeme görevini görüyordu. Köylüler sorunlarının çözümü için mahkemeye değil imamın yanına, o da çözemezse şeyhe gidiliyordu. Çünkü Kürdistan’da medreselerin tarihi eskidir, tespitlerime göre 10’uncu ve 11’inci yüzyıldan başlar. Osmanlı daha yoktu. Kürdistan’daki medreseler ile Arapların medreseleri birbirinden farklıydı. Kürt medreselerinde okunan kitaplar, Arap medreselerinde yoktu. Mesela “Nekhet-ul Efkâr” adında bir felsefe kitabı vardı, Yunancadan Arapçaya çevrilmişti, Arap medreselerinde yasaktı ama Kürdistan medreselerinde bu kitap okutuluyordu, hala da okutuluyor. Şimdi Irak Kürt Bölgesi’nde bazı medreseler var, hala bu kitap okutuluyor. Felsefe, matematik, çok çeşitli kitaplar vardı. Örneğin bazı medreseler vardı, 19–20 yüzyılda psikoloji, hukuk, uluslararası ilişkiler dersi veriyorlardı, birçok ilim dersi vardı. Melayê Cizîrî, Feqiyê Teyran, Ehmedê Xanî, Pertew Begê Hekarî, Eliyê Herîrî bunların hepsi medreselerden yetiştiler. Melayê Cîzîrî döneminde Cizre’de Medresa Sor vardı, Devlet bu mekanizmanın ona zarar verdiğini gördüğü zaman medreseleri kapattı. İlkokuldan tutun, yüksek okula kadar öğrenim vardı. Medreselerdeki öğrenim yıllara göre değil, kitaplara göreydi. Çalışkan olanlar 15 yılda tüm kitapları bitiriyor, çalışkan olmayanların eğitimi 20–25 yıl sürüyordu. Eğitim sonrasında îcaze (diploma) alıyorlardı, diploma alamayanlarda vardı. Devlet kontrolü altına alamadığı medreseleri kapattı, kontrolü sağlananlar yaşadı. 1960’larda bazı sahte şeyhler ortaya çıktı, Erbil’de sahte Nakşibendî tarikatı üzerine iki tarikat, Kuzey’de de başka bir tarikat oluştu. Devlet, güç getiremeyince metot değiştirdi, öyle şartları zorlaştırdı ki artık onlar ayakta kalacak güç bulamadılar kendilerinde.


Çünkü 19 ve 20’nci yüzyıldaki Bedirxanlar ve bir ikisi dışındaki tüm Kürt isyanlarının önderleri medreselerde kökenliler. Bu da devletin medreselerden çekinmesi ve buraları kapatması için öne çıkan bir etkendir. Kürtler arasında iki tarikat etkindir: Kadirilik ve Nakşibendîlik. Kadirilik. Kürdistan'da dini yapı bu iki tarikat üzerinden büyümüştür. Kürt milliyetçiliğinin temeli yine bu tarikatların tarihinde gizlidir, Şeyh Ubeydullah Nehri'den, Şeyh Said'e kadar Kürtler arasındaki başkaldırının dayandığı zemin bu iki tarikattır; bu iki tarikatın mürit sayısı Kürdistan'ın sınırlarını aşmış, yedi kıtada geniş kitleler arasında yaygınlık kazanmıştır.


NORŞİN MEDRESESİ


Nakşibend, "nakş" ve "bend" kelimesinden türetilmiş bir isimdir; nakış ve bağ anlamına gelir: Nakışçı anlamına gelen bu kelime zikir sonrası gelen tesir nakışı içerir, nakşın tesiri ve tespiti ise kurulan bağdır, bu da bend'dir. Yine bu kelime tarikatın esaslarından biridir, içerdiği mana müridin şeyhine olan bağlılığını ifade eder. (Nakşibendîlik Kürdistan'da medreseler aracılığıyla büyümüş, gelişmiştir. Kürdistan'daki Nakşibendî şeylerinin en önemli gücü medreselerdir; Norşin, Tillo, Menzil ve Hizan; bilinen en önemli Nakşibendî merkezleridir. Norşin ve Hizan, Bitlis'te; Tillo, Siirt’te; Menzil ise Adıyaman'dadır. Kürt sorunu, Kürt dili ve tarihi açısından en dikkat çeken medrese ise kuşkusuz Norşin'dir. Norşin, aynı zamanda Türkmen, Oğuz ve Avşar aşiretlerinin gelip bölgedeki Kürtler içinde asimile olmalarının mekânı sayılır. Norşin, 1987'de pek çok il ve ilçe ile birlikte yapılan isim değiştirme operasyonu sonucu Güroymak adını aldı. Norşin'de bek çok din bilgini yetişmiştir, bunlar arasında en fazla bilinen Said-i Nursi'dir; Nursi, kimi çevreler tarafından Bediüzzaman Said-i Nursi kimi çevreler tarafından da Said-i Kürdi olarak bilinir. Norşin Medresesi’nin kolları Hınıs, Okhin, Taşkesen, Cezni, Zokayd Hazro, Çokhreş, Tillo, Kasrik ve Tel Maruf (Kamışlı-Suriye)


Norşin Şeyhleri
Norşin, Bitlis, Muş, Van, Ahlât ve Malazgirt'in bağlantı noktasında kurulmuştur. Norşin'de 19'uncu yüzyıla kadar, etkili olan tarikat Kadiriliktir; 1880'de Şeyh Abdurrahman burada ilk medreseyi kurmuştur. Şeyh Abdurrahman'ın medreseyi kurmasıyla birlikte bölgede mevcut olan aile ve aşiretler arası geçimsizlik sona ermiştir. Seyda lakabını aldı, ardından kendisine bağlı on dokuz halife atadı. Şeyh Abdurrahman ölünce yerine damadı Şeyh Fethullah El Werkanasi geçti; Werkanasi ölmeden önce kendi halifesini seçti, bu Şeyh Ziyaeddin'di, yani Hazret... Hazret geniş bir mürit kitlesine ulaşmıştır; Hamidiye Alayları'nın ünlü paşalarını bile etkiledi. Şeyh Ziyaeddin birinci dünya savaşında milis kuvveti olarak savaşa katılmış, bir kolunu da kaybetmiştir; bunun üzerine V. Mehmet Reşat kendisine protez bir kol ve Mecidiye Madalyası göndermiştir. Şeyh Ziyaeddin, 1915'te Bitlis'te meydana gelen Molla Selim isyanına katılmamıştır. Bu hali Mustafa Kemal'in dikkatini çekmiştir; Mustafa Kemal, 1919'da Sivas Kongresi'ne katılması yönünde kendisine bir mektup yazmış, kendisini kongreye davet etmiştir. Şeyh Ziyaeddin, Mustafa Kemal'in bu davetini geri çevirmiştir.


Şeyh Said Harekâtının başladığı 1924 tarihinde ölmüştür. Toplam on beş halife bırakmıştır. Hazret'in ölümüyle yerine Şeyh Masum geldi. Norşin'in efsanevi şeyhleri bunlardır.
Bunun yanında Norşin'e bağlı medreseler vardır. Bitlis'in Mutki ilçesine bağlı Ohin şimdiki adıyla Yukarı Koyunlu'da bir medrese bulunmaktadır. Ohin Medresesi'nin en ünlü şeyhi Şeyh Alauddin Efendi'dir. Şeyh Ziyaeddin'in halifelerinden biri olan Alauddin, Molla Selim önderliğinde başlayan ayaklanmadan uzak durmuştur, o da Mecidiye Madalyası almıştır. Şeyh Said harekâtı başlayınca Şeyh Masum ile birlikte İzmir'e sürgüne gönderilmiştir, iki yıl burada sürgün hayatı yaşamıştır. Ancak 1930'da başlayan Zilan (kazıları hala yapılmayan, toprağına tekme atıldığı zaman kemiklerin çıktığı Zilan katliamı) katliam sırasında Şeyh Masum ile birlikte Antep'te zorunlu ikamete tabii tutulmuştur.


Medreselerin kapatılması, akabinde kurulan İmam Hatip Liseleri ile de aslında laik bir eğitim sistemine geçiş sağlanmamıştır, tümüyle Arapça Kürtçe olan eğitim, Arapça- Türkçeye dönüştürülmüştür.


MEDRESEDE DERS VE DİVANXANE


Norşin Medrese'sinin en önemli yeri Diwanxane'dir. Divanxane aynı zamanda Kürt tiyatrosunun da temel taşıdır. Türk tiyatrosunda tuluat'ın karşılığı olan Divanxane’de bir kişi kalkıp mesel anlatır. Divan'a gelmek, divanda en yüksek döşekte oturmak, burada herkes tarafından dinlenen bir kişi olmak o kadar kolay değildir. Norşin'deki Divanxane oldukça ünlüdür, burada dışarıdan ve yakın köylerden gelen kimseler ağırlanır. Divan'da şeyh oturur, şeyhin oturduğu yer kutsaldır; şeyh, müridi burada kabul eder, kabulden sonra evlerine dönecek durumda olmayan müritler divanxanede yatarlar. Kimi zamanda gelen müritler şeyhe, ocağa yakınlıktan dolayı burada yatmayı tercih ederler. Norşin'de ilk divan Şeyh Abdurrahman tarafından kurulmuştur. Şeyh Abdurrahman'ın yanında halifesi Şeyh Ziyaeddin otururdu, zamanla Şeyh Masum'da bu divanda oturmuştur.


1960'tan sonra Şeyh Masum, kendilerine bağlı olan başka şeyhlerin kendi divanxanelerini kurmalarını istemiştir; Şeyh Takıyyüddin ilk divanxane kuranlardındır. Ancak hiçbir divanxane Şeyh Masum'un divanxanesi kadar etkili olamamıştır. Rivayete göre Şeyh Masum'un divanxanesini hergün en az iki yüz kişi ziyaret eder, şeyhin duasını alırdı.


Divanxane bilinen klasik anlamda salt bir ibadet yeri değildir. Farsça topluluk anlamına gelir ve Kürtçe dâhil diğer dillerde hep aynı anlamda kullanılır. Bilinen ilk anlamı Kuyudat Defteri'dir, iktisadi bir anlam taşır, gelir ve giderin kaydına dönüktür. Zaman içinde iktisadi olan bu kelime halifelerin hafta da iki gün halkın sorunlarını dinleme anlamına gelen divan el mazalim ya da daral adl olarak anılmıştır. Edebiyatta da divan kullanılmıştır. Bunun yanında halifenin oturduğu sedir ve kabul yeri gibi divanın anlamları da vardır.


Norşin'deki divanxanede gelen müritler tek tek içeri alınır, şeyh gelenlerin dertlerini dinler, onlar için dualar eder. Şeyhin elini tutmak, elini öpmek, tövbe divanxane içinde yapılan eylemlerin başlıcalarıdır. Zaman içinde, sözgelimi Menzil'de bu tövbe işlemi artmış, şeyhin elini öpmek yerini zincir tutmaya bırakmıştır. Norşin Diwanı, sadece toplumsal ilginin dağılışı, siyasal / ekonomik istikrarsızlık nedeniyle değil, aynı zamanda bölgede iki katlı geniş evlerin yapımıyla da orantılı olarak önemini yitirmeye başladı. Sözgelimi şeyh ailesi, artık Diwan yerine kendi geniş evlerinde misafir kabul edilir oldu. Norşin’in kırsal İslam’ı temsildeki alanı çok geniştir.


Medresenin İdaresi
Kürt kültürünün ve bunun bir parçası olan Kürt edebiyatının gelişmesinde medrese geleneğinin önemi büyüktür. İslamiyet’in Kürdistan’da yayılmasından sonra, din ve dönemin bilim yöntemleri, eğitimi medreselerde uygulamaya konuldu ve gelişme olanağı buldu.


Norşin Medresesi'nin idaresi, şeyh ailesi tarafından yapılır. Medrese'nin ihtiyaçları müritlerden gelen gelirle sağlanır. Şeyh ailesinin mutfağından (Tendiur) karşılanırdı. Ailenin kadınları gelen misafirlerin yemek ihtiyaçlarını karşılarlar. Yemeklerin tümü ailenin hanımları tarafından yapılır, yemek yapan hanımlara serkar denilir. Medresede yetişen talebelere Feqi denilir; Feqiler zekât toplar, elde edilen gelirle ihtiyaçlarını karşılarlar. Norşin’de medresenin ihtiyacının karşılanmasında köylülerin de katkısı olurdu. Ayrıca şeyh ailesince tahsil edilmiş, vakıf arazileri de medrese giderlerini karşılardı.1965 yılında çıkarılan bir yasayla sadece İmam- Hatip çıkışlılara din görevi verilince, medreselerin öğrenci alma kapasiteleri iyice düştü.1986’da Şeyh Nureddin, medreseyi onarımdan geçirip yeniden açtı. Ancak Norşin, artık bir çekim merkezi olmaktan çıktı. Şimdiki haliyle ve yetiştirdiği öğrencilerle toplumsal yaşamdan kopuk, kendi içine kapanmış durumdadır. Yetişen talebeler de İmam-Hatip sınavlarına girerek devlet görevlisi olmaktadır.


NORŞİN MEDRESESİNDE YETİŞEN ÂLİMLER


Norşin Medresesi, Kürdistan ve Türkiye toplumuna şu ünlü din âlimlerini yetiştirdi:
Bediüzzaman Said-i Nursi El Kurdi, Şeyh Fethullah El Warkanasi, şeyh Alaaddin, Şeyh Şefik Arvasi (Sultanahmet Camii eski imamı), Sadrettin Yüksel, Molla Abdülhakim Arvasi, Mehmet Emin Er Hoca, Halil Gönenç (Urfa eski müftüsü), Ali Arslan (Tekirdağ eski müftüsü), Ahmet Meylani (Hidaye mütercimi), Mazhar Taşkesenoğlu (İbn Abidin mütercimi), Molla Hasip Seven (Kozluk eski müftüsü), Molla Muhammet Şirin (Çanakkale eski müftüsü), Molla Abidin (Beykoz-İstanbul eski müftüsü), Şeyh Halid, Şeyh Asım, Molla Salih El Bohti, Molla Nuhyettin, Molla Muhammet (Mehmet Çağlayan Hoca Muş ve Niğde eski müftüsü), Molla Abdülkerim Saruhan (Bitlis eski müftüsü), Molla Burhan (Tillo şeyhi)


Medrese icazetli Kürdistanlı diğer önemli mollalar ise şunlardır; Gülçimanlı Molla İbrahim, Karçinkanlı Molla Hasan, Molla Hüseyin, Molla Zeki, Molla Sadık, Molla Reşid, Molla Mahmud, Molla Cafer, Molla Muhammet, Molla Hüseyin Küçük, Molla Abdullah Ekinci, Molla Abdülhadi El Araşki, Molla Abdullah Al Pori, Molla Nurullah, Molla Üzeyir, Molla Abid, Molla Abdülrakib Yusuf, Molla Mahmud


Norşin Medresi'nden yetişen önemli kişilerden biri Şeyh Muhammed Şefik El-Arvasi'dir. Şeyh Muhammed Şefik El-Arvasi medrese tahsilini Norşin ve Ohin'de tamamlamıştır; Norşin'de Ziyaeddin Efendi ve yeğeni Sultan Veled'ten, Ohin'de Şeyh Alauddin'den dersler almıştır. Savaş yıllarında İstanbul'a gelmiştir, burada Seyit Abdülkadir'in önderliğinde kurulan Kürdistan Teali Cemiyeti'nde yer almıştır; Cemiyet 1918 yılında kurulmuş, Jin adlı bir dergi cemiyetin bünyesinde çıkmıştır, toplam on beş bin üyesi vardır. Şeyh Muhammed Şefik El-Arvasi Eyyüp Camii'nde imamlık yapmış, ayrıca Kürtçe Mevlid'i İstanbul'da Kamil Matbaası'nda bastırmıştır.


Bunun yanısıra, Eyüp’teki Hüsrev Paşa Nakşibendî-Hâlidî tekkesinin son postnişini olmuştur. Bir ara, memlekete dönmüşse de Şeyh Said ayaklanmasının ardından tekrar İstanbul’a sürgün olarak gönderilmiştir. Bediüzzaman’la da dostluk tesis etmiş olup, Denizli ve Afyon hapislerinde beraber bulunmuştur Arvasi'nin Abdülhamit'in hocası olduğu da biliniyor.
Nevzat Çiçek, Taraf Gazetesi, 11.03.2008
Illustrations:
Ta’rīkh-i Mukamā’ / Tarjamat-i Ta’rīkh-i Mukamā’
(The History of Learned Men / The Translation of The History of Learned Men)
تاريخ حكماء / ترجمة تاريخ الحكماء
by Shams al-Dīn Muhammad ibn Mahmūd al-al-Shahrazūrī (fl. late 13th century)
شمس الدين محمد ابن محمود الشهرزو

The beginning of the Persian translation of the biographical dictionary of Greek and early Islamic scholars written in Arabic in the 13th century by Shams al-Dīn Muhammad ibn Mahmūd al-al-Shahrazūrī. The Persian translation was made by Maqsud ‘Alī Tabrīzī, who added a section on later Muslim philsophers. This copy was made between 1602 and 1627, when an owner's note was added.

Hiç yorum yok: