Ulus- Devleti Aşmak - İsmail Beşikçi
Paz, 01/27/2013
Egemen
ulusa mensup bir bireyin “ulus devleti aştım, aşmaya çalışıyorum”
demesi anlamlıdır. Bu sözüyle, bu çabasıyla, mensubu olduğu egemen
ulusun, kendi devletinin baskı altında tuttuğu halkların milli haklarını
savunduğu, bu haklar için mücadele ettiği anlaşılır. Örneğin bir
Fransız’ın, bu tutumuyla, Fransa’nın yani kendi devletinin Cezayir’i,
Cezayirlileri, yönetme haklarına karşı olduğunu anlatmaktadır.
Sömürgecilik döneminde bir Fransız
bireyinin, milli hakları için mücadele eden Cezayirlilerin yanında
olması, onları desteklemesi, kendi devletinin sömürge politikalarını
eleştirmesi anlamlıdır.
Ama bütün milli hakları, demokratik
hakları gasbedilmiş ulusa mensup bir kişinin, “ulus devleti aştım”
demesi sorunlu bir açıklamadır. Çünkü bu birey henüz, egemen ulus
tarafında, devlet tarafından tanınan bir hakka sahip değildir. Dili
yasaktır, ülkesi, baskı, işgal altındadır. Çok yoğun bir asimilasyon
politikasın hedef olmuştur. Asimilasyon devan etmektedir. Kendisi olmak
için yürüttüğü mücadeleler yoğun engellerle karşılaşmaktadır. Böyle bir
ortamda, herhangi bir kişinin, “ulus devleti aştım” demesi, bunların
önemli olmadığını vurguladığı anlamına gelir. Veya bu haklar için
mücadeleden kaçtığı anlamına gelir.
Egemen ulusa mensup bir bireyin, ulus
devleti aşmasıyla, onun mensubu olduğu devletin yapısında herhangi bir
değişiklik olmaz. O devlet, eskiden olduğu gibi, temel kurumlarıyla
yaşamını sürdürür. Ama o kişi devletiyle mücadelesini sürdürür. Baskı
gören ulusun hakları için mücadele etmeye devam eder. Bütün
ulusal-demokratik hakları gasbedilmiş ulusa mensup bir bireyin, ulus
devleti aşmasıyla, ulusun yaşadığı baskı ve zulumde bir azalma olmaz.
Ama, bu kişi, artık bu sorunlarla ilgilenmez, o sorunları küçümser.
Aslında o sorunlardan kaçar. Bu koşullarda ulus-devleti aşmak, devletin
hazırladığı dipsiz kuyulara düşmek olur.
PKK Başkanı Abdullah Öcalan, PKK/Barış
ve Demokrasi Partisi, bağımsız bir devlet istemediklerini, sınırlarla,
vatanla, bayrakla bir sorunları olmadığını, sık sık dile
getirmektedirler. “Ayrı devlet istemiyoruz, sınırlarla bir sorunumuz
yok. Türk bayrağıyla bir sorunumuz yok…” diyorlar. “Ortak vatan”
anlayışına vurgu yapıyorlar.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, sık sık, “
Tek devlet, tek vatan, tek bayrak, tek millet, tek dil” anlayışını dile
getirmektedir. Abdullah Öcalan, PKK/BDP de bu anlayışı, bu tekliği,
“demokratik devlet, demokratik vatan, demokratik ulus” gibi ifadelerle
ortaya koymaktadır. Başbakan’ın, “tek… tek…tek…”diye diye dile getirdiği
teklik anlayışını, Öcalan, PKK/BDP de “demokratik…
demokratik…demokratik…” söylemiyle ifade etmektedir.
13 Ocak 2013 de, İstanbul’da, “Barış
İçin Öcalan’a Özgürlük Platformu” nun, hazırladığı bir sempozyum vardı.
“Çözüm ve müzakere süreçlerinde Liderlerin Rolü” konulu sempozyumu, BDP
milletvekili Emine Ayna ve Av. Eren Keskin organize etmişlerdi. Bu
sempozyumda, “Çözümsüzlüğü Aşmak: Kürtlerin Özgürlük Mücadelesi” konulu
oturumda, yaptığım bir konuşmada, Abdullah Öcalan’ın, PKK/BDP’nin bu
anlayışını eleştirmeye çalıştım.
Güvenlik güçleri köylere bayraklı
panzerleriyle giriyor, Evleri teker teker yıkıyor. Yıkılan evler daha
sonra yakılıyor…Köy harabeye dönüyor. Ortada bulduklarını yakalıyorlar.
Zor kullanarak, döverek söverek karakola götürüyorlar. Yakalananlara
yoğun işkenceler yapılıyor. Yakalanıp karakola götürülenlerde bazıları
işkenceli sorgularda öldürülüyor. Bazıları kaçırılıyor, kendilerinden
haber alınamıyor. Böyle bir ortamda bile bağımsız devlet düşünemiyorsan,
sende bir sakatlık var.
Panzerlerle birlikte gelen özel
timler,bayrak amblemli yüzükler taşıyorlar. Bayrak amblemli kemerler,
bereler taşıyorlar. Böyle bir ortamda bile senin bayrakla bir sorunun
yoksa, sende bir sakatlık var.
İki yıla yakın bir zamandır devam eden
Suriye olayları dolayısıyla, basında, üç devletin adı çok geçiyor. Ve
bu üç devlet birlikte anılıyor. Türkiye, Suudi Arabistan , Katar. Bu üç
devlet Beşşar Esed yönetimini yıkmak için her türlü olanağı kullanıyor.
Özgür Suriye Ordusu’nu, Müslaman Kardeşler’i, el-Kaide’yi
silahlandırıyor. Bu üç devletin, birlikte kotarmaya çalıştıkları bir
durum daha var. O da Kürdlerin Suriye’nin kuzeyinde, yani kendi
yaşadıkları alanda, Kürdistan’da, gerçekleştirdikleri Kürd özerkliğini
tanımamak, özerk bölgeyi, Kürd otonomisini yıkmaya çalışmak. Bu durum,
bu devletlerin, Kürdlerin geleceğini belirlemede rol sahibi olmaya
çalıştıkların göstermektedir.
Ortadoğu’da, Kürdlerin 40 milyonun
üzerinde nüfusu vardır. Bir ay kadar önce, basında yer alan bir haberde,
Abdullah Öcalan’ın, “50 milyon Kürd için yol haritası” hazırladığı
duyuruluyordu. Kanımca Ortadoğu’da Kürdler 50 milyondan da fazladır.
Ama, uluslararası ilişkilerde tanınan, küçücük bir statüye sahip
değildir. Güney Kürdistan’daki Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni ayrıca
değerlendirmek gerekir.
Katar üçyüzbin nüfuslu bir Arap
devletidir. Katar, 22 üyeli Arap Birliği’nin, 55 üyeli İslam
Konferansı’nın, 193 üyeli Birleşmiş Milletler’in üyesidir. Uluslar
arası ilişkilerde Kürdlerin adı ise, sadece “terör” denildiği zaman
geçmektedir. “Terörü yok edeceğiz, ezeceğiz”, “Kürd terörüne
karşıyız” vs.
300 bin nüfuslu Katar’ın, 50 milyon
üzerinde nüfusu olan, Kürdlerin geleceği üzerinde söz sahibi olması,
Kürdlerin geleceğini belirlemeye çalışması, uluslar arası nizamın ne
kadar anti-Kürd bir nizam olarak kurulduğunu göstermektedir. Bu uluslar
arası nizamın, Kürdlere karşı çok haksız bir nizam olduğunu da
göstermektedir. Eğer, “ulus devleti aştım” derseniz, “Kürd milliyetçisi
değilim” derseniz, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürdlerin
başına geçirilen bu lanetli çorabın bilincine varamazsınız. Bu tür
olayları önemsiz görüp bu haksızlıkların bilincine varamazsınız.
Bunların incelemeye değer bulmazsınız.
Halbuki, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti
döneminde, gerçekleşen bu operasyon, emperyal güçlerin, Ortadoğu’da
gerçekleştirdikleri en kalıcı, en kapsamlı, en derin operasyondur. Çok
başarılı bir operasyon olduğu da açıktır. Kendini gizleyen bir
operasyon olduğu da besbellidir.
Kendini gizlemiştir. Çünkü, günümüze
kadar, Kürdistan’ın herhangi bir kesiminde, Kürdler, milli hakları
için mücadeleye giriştiklerinde, solcular, sağcılar, liberaller…
herkes, “emperyalizmin ekmeğine yağ sürmeyin”, “sizin bu çabanız
emperyalizmin işine yarar”, “bu bölücülüktür” derlerdi. Halbuki,
emperyal güçler en büyük bölücülüğü, Ortadoğu’nun ortasındaki, Kürdlere,
Kürdistan’a karşı yapmıştı. Kürdler ve Kürdistan, ulusların kendi
geleceklerini belirleme hakkının en çok konuşulduğu, tartışıldığı bir
dönemde, bölünmüş, parçalanmış ve paylaşılmıştı. Dönemin önde gelen
iki emperyal gücü, Büyük Britanya ve Fransa ve Ortadoğu’nun iki köklü
devleti, birbirleriyle organize bir şekilde, Kürdlerin, Kürdistan’ın
üzerine çullanmışlardı. Bugün, 47 üyeli Avrupa Konseyi’nde, 55 üyeli
İslam Konferansı’nda, 22 üyeli Arap Birliği’nde, 193 üyeli Birleşmiş
Milletler’de, nüfusu 10-15 bin olan, 50 bin olan devletler bile var.
Bunlar, Kürdlerin geleceğini belirlemede rol sahibidirler. Ama, 50
milyonu aşkın nüfusu olan Kürdlerin bir siyasal statüye sahip
olmamaları, bu ilişkiler karşısında dikkate değer bir durumdur.
Beşikçi, son siyasal gelişmeleri
izlememekle de eleştirilmektedir. “sınırlar ortadan kalkıyor, Beşikçi
hâlâ sınır oluşturmaktan söz ediyor” denilmektedir. Bu, eleştirilmesi
gereken bir görüştür. Son yirmi yılda 30’a yakın devlet
oluşmuştur. Sovyetler Birliği dağılmıştır 15 devlet ortaya çıkmıştır.
(Estonya, Letonya, Litvanya, Belarus, Moldavya, Ukrayna, Gürcistan,
Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan, Rusya Federasyonu) Yugoslavya dağılmıştır. 7 devlet ortaya
çıkmıştır. (Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek, Makedonya, Kosova,
Karadağ, Sırbistan) Çekoslovakya kendi içinde ikiye ayrılmıştır. (Slovakya, Çekya) Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Cibuti, Eritre, Yeni Kaledonya, Güney Sudan, Filistin Arap Devleti…
Birleşmiş Milletler, iki ay kadar
önce, 30 Kasım 2012 de, Birleşmiş Milletler Filistin için, “üye
olmayan gözlemci devlet” statüsü verdi. Bunu, Türkiye’de, sağcılar,
solcular, liberaller, herkes alkışladı. PKK/BDP de.Kürdler için devlet
istemeyenlerin, bu anlayışa karşı duranların, Filistin Arap Devleti’ni
alkışlarla selamlamaları dikkate değer bir durumdur. Türk basınının,
Türk yazarlarının, Türk solunun bu anlayışı savunması doğaldır. Ama
Kürdlerin de savunması sorunludur.
“Sınırlar kalkıyor, yeni sınır yapmak
anlamsızdır” görüşü Kürdlerin kafasını bulandırmak için ortaya atılan
bir görüştür. Kaldı ki, ulus üstü birliklere herkes, kendi kimliği ile
katılmaktadır. Henüz bir kimlik sahibi olamayan, kendisi olamayan
Kürdler bu birliklerde nasıl yer alacaktır?
“Biz asla milliyetçi değiliz”
24 Ocak 2013 de TBMM’de, “anadilde
savunma”yı düzenleyen yasa tasarısı görüşüldü. Bu yasa görüşülürken,
CHP İzmir milletvekili profesör Birgül Ayman Güler ile BDP’liler
arasında sert tartışmalar oldu. Profesör Birgül Ayman Güler,
konuşmasının bir yerinde, “Kürt milliyetçiliğini bana ‘ilericilik’ ve
‘bağımsızcılık’ diye yutturamazsınız. Türk ulusuyla Kürt milliyetini
eşit ve eş değerde gördüremezssiniz” dedi,
BDP liler, buna “biz asla milliyetçi
değiliz, siz ulusalcısınız. Sizi Sosyalist internasyonal’den
kovduracağız…” şeklinde cevap verdi. Bu cevap, bu tutum üzerinde biraz
durmak gerekir.
Herşeyden önce, “siz neden milliyetçi
değilsiniz?” diye sormak gerekir. Dil yasak. Kürd diliyle eğitim
konuşulamıyor.Ülkenin adını söyleyemiyorsun. Kürd çocukları okullarda,
her sabah, Türküm doğruyum…. Varlığım Türk varlığına armağan olsun” u
bağırmaya devam ediyor. Çocuklara, şunca mücadeleden sonra, hâlâ,
içinde W, X, Q harfleri olan isimler verilemiyor. Parklara bahçelere,
Kürd yazarlarının, Kürd yurtseverlerinin isimleri “Türk kültürüne, Türk
değerlerine aykırıdır” diye verilemiyor. Valiler, kaymakamlar,
belediye meclislerinin bu tür kararlarını onaylamıyor, bu karaları
iptal ettirmek için davalar açıyor. Kürditan coğrafyasındaki yer
isimleri değiştirilmiş, Türkleştirilmiş… Yoğun bir asimilasyon
politikasına hedef olmuşsun… Ve asimilasyon devam ediyor, anadilinde
eğitimi yasaklamanın anlamı bu… Bunları savunmuyor musun, bunları
savunmayacak mısın? Bunları savunduğun zaman da sana Kürd milliyetçisi
denir. Kürdler için en değerli tutum da budur. Kürdlere olumlu bir
gelecek vaad eden tutum da budur.
Kürdlerin, komşu halkları asimile etmek
gibi, komşu halkların topraklarını işgal etmek gibi bir derdinin
olmadığını herkes biliyor. Kürdlerin, Kürd halkına, Kürd diline ve
kültürüne yapılan baskıları geriletmek, dili ve kültürü bütün
kurumlarıyla yaşamak, Türklerle, Farslarla, Araplarla eşit olmak
için mücadele ettikleri herkes tarafından biliniyor. Baskıya, zulme
karşı mücadelenin evrensel olduğu da açıktır.
Türk solu milliyetçi bir soldur.
Profesör Birgül Ayman Güler örneğinde olduğu gibi Türk solunun önemli
bir kesimi de tam anlamıyla, ırkçıdır, ayrımcıdır. Bulgaristan’da,
1985-1988 yılları arasına yaşama geçirilen Türklere, Bulgar isimleri
verilmesi operasyonlarına, Türk solunun, Türk sağının… nasıl tepki
gösterdiğini iyi hatırlamak gerekir.
Profesör Birgül Ayman Güler’in sözlerin
yeniden dönmek gerekir. Dikkat edilirse, profesör Birgül Ayman Güler,
Kürdlerin Türk ulusuyla eşit olmadığını, Kürdlerin “milliyet”
olduğunu, yani ulus olmanın koşullarını taşımadığı vurgulamaktadır.
‘Kürd milliyeti’nin, Türk ulusuyla birlikte yaşamasının istendiği de
kabul edilmiş olmaktadır. Buysa, 1930’larda, dile getirilen, “Türk
olmayanların tek bir hakları vardır: Türklere hizmetçi olma hakkı”
sözlerinin, günümüzdeki tekrarından başka bir şey değildir.
Türk solu, milliyetçi bir soldur.
Önemli bir kesimiyle de ırkçıdır. Bu milliyetçi, ırkçı solun önemli bir
başarısı, kendi dilini bile konuşamaya, kendi ülkesinin adını
söyleyemeyen Kürdlere, “milliyetçi değilim”, “biz asla milliyetçi
değiliz” dedirtmesi, bu şekilde Kürdlerin bir kısmını kendi özlerine
yabancılaştırmış olmasıdır.
Abdullah Öcalan, üç-dört sene
öncesine kadar, “Marx’ı aştım, “ “Hegel’i aştım”, “Gandi’yi aştım” gibi
açıklamalar yapardı. Bunu, intellektüel bir çaba olarak değerlendirmek
gerekir. Ama, “aşma”ların bugünkü Kürd mücadelesine bir katkısı da
yoktur. Bugünkü mücadele dikkate alındığında aşılması gereken en önemli
kişi, Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bu da, PKK’ye, BDP’ye, Kürdlere,
Kemalizm aşılanarak yapılamaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder