9/16/2007


Kürd’ler, Değişim Dinamiğinin Neresindedirler ?
Kendini Arayan Bir Ulus II.



Kürd hareketinin siyasal söylem ve polemiklerinde aktüel kavramlardan biri olan Nakşibendilik ve onun Kürd ulusal kurtuluş hareketlerinde oynadığı rol konusunda, kaldığımız yerden devam edelim. Bu yazının birinci bölümünde Kürd Halıdi, Nakşibendi dini geleneğin sadece Kürd coğrafyasını etkilemediğini, aynı zamanda Kuzey Afrika’dan, Uzak-Asya’ya kadar değişik, İslami toplumları etkilediğini belirtmiştik. Bunun nedenleri üzerinde kafa yormanın ve siyasal sonuçlar çıkarmanın gerekliliğinden bahsetmiştik. Bu anlamda, Kürd aydınlarının kendi tolumsal coğrafyalarının dinamiklerine yabancı kaldıklarını vurgulamıştık.

19. ve 20. yüzyılda Güney Kürdistan’ın en etkili, yurtsever ve Qadiri dini cemaatine bağlı olan Barzanci ailelesi, aynı dönemde bölgede siyasal olarak en etkili güçtü. 1920’de Ingiliz’lere karşı ilk ciddi başkaldırıyı yapan ve bölgesinde egemenliğini ilan eden yine bu aileden Şeyh Mahmud Barzanci’dir. Güney Kürdistan’nın Irak ve İran sınırlarının her iki yakasında bulunan bu ailenin toplumsal gücünden, her bölgesel bölgesel kriz anında, bölge devletleri oldugu gibi, burada var olmak istiyen bütun güçler, bu aileden yararlandıklarını görüyoruz. İran ve Irak savaşında, İran tarafindan desteklenen ve Irak’a karşı küçük gerilla faaliyetlerini sürdüren, Şeyh Muhammad Najib Barzanci’de bu ailedendi.. Ayni dönemde yine bu aileden olan Cafer al- Karim Barzanci, Irak devletinin göstermelik Kurd otonom bölgesinin yürütme merkezinin başkanlığını yaptı. 1950’lerde Irak komünistleri dahi, bu aileden Şeyh Mahmud’un oğlu Şeyh Latif’i saflarına çekmişlerdi. Bütün bunlar şunu göstermektedir; bu aileinin karizmatik, siyasal ve toplumsal etkinliğinden, bir çok gücün yararlanmak istemiştir.

Her ne kadar, Barzanci ailesinin ismi ve kökeni bazılarınca, İmam Musa Kazim aracılığıyla peygamberin soyuna dayandırılmak isteniyorlarsada, özünde isim, Güney Kürdistan’na M.S 1200’lerin sonlarında, Hamadan’dan bu günkü Süleymaniye şehrine yakin olan Şehrazor’un Barzinca köyüne yerleşmiş, Seyyid ve Kürd olan iki kardeş Musa ve Isa’da geldikleri, araştırmacılar doğrulamaktadırlar[1]. Bu sözkonusu olan kaynakta sadece ailenin Qadiri geçmişini belirtmiyor, aynı zamanda Seyyid Isa’nin oğularından birinin kurucusu olduğu Ehl-i Hak dininin geçmiş silsilesini de aciklamaktadir.[2] Büyük oranda, Güney Kürdistan’da yaşamış olan bu aile ferdleri zamanla, 16. yüzyılın sonlarında, Suriye, Arabistan, Türkiye ve Hindistan’a yerleşirler. Baba Resul’un onsekizinci çocuklarından biri olan, “ Muhanmmad Madani” lakabıyla bilinen ve Medine’de en yüksek dini otoriteyi temsil edencek olan Muhammad bin Abdul Rasul Barzanci’ de yine bu ailedendir.[3]

Ibrahim el-Kurani gibi, temel eğitimini babasından ve Şehrezor alimlerinden alan Abdul Rasul Barzanci daha sonra, Hamadam(Iran), Bagdat Mardin, Şam, Istanbul, Kahire ve Mekke’de öğrenim gördü. Kendi döneminde Ibn-i Arabi’nin metafizik kuramının en önemli temsilcisi olan, Abdul Rasul Barzanci, akrabası olan Seyyid Muhammad Barzanci’nin Ahmad Sirhindi ekolünü eleştiren önemli yapıtlarını, Pers’ceden Arap’caya kazandırmıştır.[4] Barzanci ismininin, Uzak Asya ve Endonezya Müslüman topluluklar arasında, günlük hayatın vazgeçilmez kavramları arasına yerleştiren ise, Muhammad Abdul Rasul Barzanci’nin oğlu ve Medine’de doğup, bütün hayatı bu şehirde geçecek olan, Cafer bin Hasan bin Aldulkasim bin Muhammad’dir(1690-1764). İslam dünyasında çok yankı uyandıran eserler yazan Abdukasim bin Muhammad, bugüne kadar Barzanci ismiyle anılan eserleriyle, Uzak Asya İslam toplumları arasında hala yaşıyor. İşte, Barzanci Mevlud’u olarak bilinen ,”Iqadenin Cevahiri” adli eseri, Kuran’dan sonra en önemli dini yapıt olarak okutulmakta ve kaynak olarak gösterilmektedir[5]. Pek çok dini, felsefi-matefizik büyük eser yanında, günümüzde Qadiri ve Naksibendi cemaatlerin vazgeçilmez eserleri olan “Manaqib” adlı eserde, kendisinindir ve aktualitesinden hiç bir şey kaybetmeden okutulmaktadır. Muhammad Barzanci, ayni zamanda Şeyh Abdulqadir Geylani olarak bilinen büyük alimin düşünce sistemi ile ilgili eserler yazmistir.[6] Daha sonra Medine’de yaşıyan Barzanci ailesinden gelenler, dini bilginler olarak değişik düzeylerde görevler aldılar. Barzanci ailesi, özellikle 1840 ile 1908 arasinda tam 67 yil kurum olarak Medine Müftülüğünü yürütmüşlerdir.[7]

17.yüzyılda bilindiği gibi Kürdistan iki büyük imparatorluk (Osmanlı-İran) arasında çok ciddi bir bölünmeye uğrar (Kasr-i Sirin-1639). Büyük oranda Suni ve Müslüman olan Kürdler, tarihi entellektüel kökenleriyle beraber Isfahan’a, Merv’e, Nisapur’a yönelmeyip, İslam’in birinci dini merkezi olan Medine’ye yöneldiklerini görüyoruz. Kürdistan’in büyük bölümü Osmanlı içinde kalarak, özerk konumunu Mirlik kurumuyla korumakla beraber, imparatorluk içinden bağımsız bir siyasal birlik olarak çıkamadı. Bunun sancılarını çeken ve bu acıyı ilk edebi üslübuyla divanina yansıyan Ahmede Xani olduğunu burada belirtmekte yarar var[8].

Kürdistan’in bölünmesi, bati devletlerinin, özellikle İngiliz Doğu Hint Şirketinin Bagdat’ta bir şube açması, bölgedeki miyonerlik faalliyetlerinin yoğun bir şekilde Kürdistan’in iç yapısındaki çelişkileri hızlandırması, Müslüman-Hiristiyan çatışmasının iç toplumsal dokuyu parçalaması ve en önemlisi yarı bağımsız Kürd Mirliklerinin Osmanli/Iran/İngiliz ve Alman birlikleri tarafindan kuşatılıp tasviye edilmeleri Kürdistan’da, siyasal birliğin gerçekleşmesini elgelledi.

Mevlana Halid 1808’de Hindistan’dan döndü, 1826’da ölünceye kadar Kürdistan ve Şam’da çalışmalarına başlarken zaten, Kürd Mirliklerinin gücü sarsılmaya başlamıştı. Her ne kadar saltanatlarının son dönemlerini yaşıyan Soran, Baban, Hekari ve Botan Mirlikleri varlıklarını sürdürüyorlar idiysede Osmanlı, İngiliz ve Alman birliklerinin yoğun imha saldırlarıyla karşı karşıya idiler. 1834‘te Rawanduz Mir’i Kor tutuklandi. Bundan sonra Kürdistan’daki Müslüman, Hiristiyan çatışması hızla şiddetlendi. Behdinan Mirliği özerkliğini kaybetti. İç çatışmalarn önüne geçilemedi, böl ve yönet politakası kışkırtıldı. Alman Von Molke, 1839’da Osmanlı askeri operasyonlarına birkaç Mirliği imha ederek, bu sürece katılıldı. 1843’de Amerikan misyonerlerinin Tiyari bölgesindeki Hiristiyan Nasturi aşiretleri için okul ve pansiyon inşa etme propagandası ve kışkırtmalarının sonucu Botan Mirliğine bağli Kürd’ler bölgeyi kanlı bir biçimde istila ederler.

1845’te Osmanlılar ve Ingilizler, Bedirhan beyin adamlarının Nesturi mezalimi öfkesini bahane göstererek, bu güçlü ulusal yöneticiyi ve müttefiki olan Hekari beyi, Nurullah beyi tasfiye etmeye başladılar. Sonunda, 1847’de son Baban lideri Ehmed Pasa, Bagdat valisince askeri bir bozguna uğratılır. Bu dönemde neredeyse bütün onemli politik liderler şeyh ailelerindendi. Böylece Kürdistan’da Mirliklerden boşalan siyasal erk ilişkilerinin yerini, yavaş yavaş Mevlana Halidi’n başlattığı Kürd Nakşibendi şeyhleri almaktadırlar. Dolayisiyle, Kürdistan’da siyasal erkin, politik geleneklerin dini geleneklerle sentezleşerek şeyhlerin eline geçtiğini ve Nakşibendiliğin Halidi kolunun, Kürdistan’daki toplumsal ve siyasal sürece, hızlı bir şekilde müdahale ederek, tarih sahnesine çıktığını ve yüzyillar sürecek etkilerde bulunduğunu müşaade ediyoruz.

Kürdistan’da Kürd dini cemaatlerin Nakşibendilikte ifadesini bulan bu gelişimine baktığımızda, cemaatlerin karekteristik özeliklerinin yaninda, Kürdistan’in o günkü özel toplumsal konumunun belirleyici faktörler olarak önemli rol oynadıklarını söylenebilinir. “Birincil olarak sosyolojik açidan, elbetteki tarikatın örgütsel şekillenişidir, incelenmesi gereken. Nakşibendi tarikatının örgütsel olarak daha etkili olduğu ve özerk gelişimlere olanak verdiği düşünülebilinir… Şeyhlik, Barzanci Seyyidleriyle sınırlıydı ve Sadatê Nehri ailesiyle. Oysa Mevlana Halid’in birçok halifesi tarikatın yol verdiği şeyhlerdi. Kendi halifelerini atayabiliyorlardı, onlarda kendi halifelerini. Bu olasılık da ancak sınırlı bir ölçüdeydi… Yani, Nakşilerin örgütsel yapıları hızlı yayılmalarını kolaylastırdı”.[9]

Diğer pek çok Kürd geleneksel uleması gibi, Kürd kültür taşıyıcısı olan Mevlana Ziyadin Halid, 1779’de Şehrezor’da doğdu. Halid, Caf aşiretinden bir Kürd idi. Sinê’de, Süleymaniye’de Bagdat’ta Kürd ulamalarından temel eğitimini aldıktan sonra, Şam, Mekke ve Medine’de bulundu. Daha sonra Delhi’ de Abdullah al-Dihlewi’den bir yıl eğitim aldıktan sonra, Nakşibendi icazetini alarak bölgeye döner. 1811 ile 1827 vefatı arasında Osmanlı imparatorluğu içinde tam değişik kökenden 67 halife (30’dan fazla Kürd) tayin ederek çok hizli bir şekilde düşüncelerini yaydı. Ana dili Kürdçe’nin Gorani lehcesi olan Halid, tebliğlerini Kürdçe, Persçe ve Arapça yazmiştir.[10] Çok etkili, örgütcü bir reformcu önder olan Halid, Nakşibendilik hareketine pek çok aşiret liderini saflarına çekmeyi başardı. “Mevlana Halid Nakşibendi, tekkelere yaptığı ziyaretlerin birinde Barzan tekkesi’ne de uğrar ve Şeyh Abdusselam’ı halifesi olarak atar ve birlikte, daha sonra Mevlana Halid’in halifelerinden biri olacak Seyyid Taha’yı ziyaret ederler... Şeyh Abdusselam’ın oynadıgı büyük rolu takdir etmenin bir ifadesi olarak Şeyh Abdulkadir Nehri, Şeyh Abdurrahman Şernexi aracılığıyla Şeyh Ahmed’e bir mektup gönderir ve bu mektupta Şeyh Ahmed’den Kürd hareketinin liderliğini üstlenmesini ister. Ancak Şeyh Ahmed bu teklifi kabul etmez ve liderliğin Şeyh Abdulkadir’de olmasında ısrar eder. Şeyh Abdulkadir’ın isteği üzerine Şeyh Ahmed, kardeşi Mustafa Barzani’yi Şeyh Abdurrahman Şernexi’yle birlikte Türkiye Kürdistan’ına gönderir. Mela Mustafa’dan, Şeyh Abdulkadir ve Şeyh Said Pirani ile Muş bölgesinde buluştuğunu bizzat duydum. Bu olay 1917-1919 yılları arasında gerçekleşmiştir.”[11] Burada görüldügü gibi Nakşibendilik Kürd ulusal özgürlük hareketinin dokusunda yurtsever bir dini/mistik öge olarak siyasal ve toplumsal bir etkinlik ve değişik ilişkiler ağıyla Kürdistan’da varlığını sürdürmüştü. Bu şeyh ailelelerinin edindikleri etkinlik sonradan Kürd ulusalcılığında anahtar rolu oynadı. Şeyh Ubedullah, Şeyh Said, Mela Mustafa Barzani önemli ulusal hareket liderleri, Mevlana Halid’en Nakşibendi geleneklerini devralan şeyhlerin torunlarıdırlar. Bu olgu aynı zamanda, Kürd ulusal ve dini damarın, nasıl bir tarihsel kökene dayandığını ve kendi cografyasından beslenip evrimleşerek günümüze geldiğini göstermektedir.

Sonuç olarak, Kürdistan’nın modern çağin başında, siyasal birliğini yaratmadan parçalanması, jeopolitik ve jeostratejik nedenlerden dolayı iç bünyesindeki kanamanın devam etmesi, çok büyük kültürel kaynaklara sahip olan Kürd ulemasının kültürel birikimleriyle, Islamin “evrensel horizont’una yönelerek, bu miras başka coğrafyalara ve kanallara döküldüğünü rahatlıla söylemek mümkün. Bu durum, Kürd Nakşibendi hareketi içinde geçerlidir. Bu entellektüel çaba ve birikim İslam dünyasında büyük bir etki yaratmasına rağmen, Kuzey Kürdleri bunun siyasal ve düşünsel dinamiklerinin farkina varamadılar, bu isimlere ve kaynaklara yabancı kaldıklarını söylemek her halde haksızlık yapmış olmayız. Bu tarih ve kaynaklar, Kürd diasporasının önemli birikimlerinin arasında olduğu kanaatindeyim. Bu olgu dünya Yahudi sürgünlerinde olduğu gibi, diasporanın kültürel boyutunu çağrıştırmakta, bu alandaki birikimin su yüzüne çıkarilmasını hatırlatmaktadır. Bu kaynakların selektif bir biçimde yeni Kürd kuşaklarına aktarılması bir görev olarak önümüzde durduğu açık ortadadır.


Behram Xalıd
2007-09-16
behramxalid@gmail.com

[1] M. Morki, Rechherches der Kurdologie, Paris 1970, b.315
[2] Tawakkuli, Muhammad Rauf, Tarikh-i Tasawwuf Kurdistan, Tahran, Israkiye yayinlari 1980.
[3] Edmonds, C.J., a.g.e, s, 68
[4] Friedmann, Yohanan, Shaykh Ahmad Sirhindi, Montreal: McGrill University, 1971
[5] Brockelmann, Carl, Geschichte der Arabischen Litteratur, Band I en II, 2. Ed. Leiden, 1943-49
[6] Bruinessen, v.M, Mizan, 1995
[7] Ochsenwald, W., Religion, Gesellschaft und der staat in Arabien, 1984
[8] Ahmede Xani, Mem û Zîn, “Derdê me” bölümü
[9] Bruinessen v.M., Ağa, Şeyh ve Devlet, Ozge yayınları, s. 270-271
[10] Chodkiewicz, Cyrille, Mewlana Khalid (1779/1827), ayn al- hayat, dellatariqa Naqshbandiyya nr.3., 1997, 75-96
[11] Barzani M, Barzani ve Kürd ulusal özgürlük Hareketi, Doz yayınları, 3.baski, 2005, s.23-28

Hiç yorum yok: